Bir zamanlar, çok uzak bir diyarın geniş savanlarında bir zebra yaşarmış. Bu zebra, diğer zebralardan biraz farklıymış. Tüyleri hiç de sıradan değildi. Diğer zebraların tüyleri, siyah ve beyazın düzenli çizgilerinden oluşurken, bu zebranın tüyleri karışık bir desen gibiymiş, bazen beyaz, bazen siyah, bazen de gri, bazen de kahverengi çizgiler görünürmüş.
Zebra, diğer hayvanlarla rahatça iletişim kurabiliyor, çok iyi bir dost olabiliyormuş. Ancak zebra, tüylerinin karmaşık desenini sevmezmiş. Diğer zebralar ona hep “farklı” dedikleri için çok üzülürmüş. Her zaman kendini diğerlerinden eksik hissedermiş.
Bir gün, sabah güneş doğarken, zebranın en yakın arkadaşı olan aslan, ona yaklaşmış. Aslan, zebranın üzgün olduğunu görünce, ona şöyle demiş:
— “Neden böyle üzgünsün, dostum? Tüylerin çok güzel, seni herkes çok sever. Neşelenmelisin!”
Zebra başını sarmış ve gözlerini yere dikerek şöyle cevap vermiş:
— “Ama bak, tüylerim hiç de düzgün değil, renklerim karışmış. Diğer zebralar gibi olamadım. Herkes bana farklı diyor ve ben bu yüzden çok yalnız hissediyorum.”
Aslan, zebranın üzülmesini anlamış, ama ona bir şey söylemek istemiş:
— “Sen farklısın ama bu, seni özel yapıyor. Farklı olmak kötü bir şey değil. Aslında, farklı olmak sana büyük bir güç katıyor. Kimseye benzemediğin için, dünya seni unutamaz.”
Zebra, aslanın sözlerini anlamaya çalışmış ama hala tam olarak ne demek istediğini çözmemiş. O zaman aslan ona, sabah güneşinin doğarken, her hayvanın ne kadar özel olduğunu anlatmaya karar vermiş.
— “Hadi gel, benimle savanları gezelim. Düşün, senin gibi yalnızca bir tane zebra var. Tüylerinin deseni, savanda seni tanımlayan en önemli şeydir. Ama dikkat et, savanda sadece siyah ve beyaz değil, tüm renkler vardır. İşte senin gibi farklı olan her şey, hayatın rengini oluşturur. Ne kadar farklıysan, o kadar özel ve anlamlısın.”
Zebra, aslanın söylediklerini düşündü. Bir süre susarak savanı izledi. Derken, bir grup flamingoyu gördü. Flamingoların tüyleri pırıl pırıl pembe ve birbirine benziyordu. Ama zebranın aklına şu soru geldi: Eğer flamingolar herkes gibi pembe olmasaydı, bu kadar dikkat çekebilirler miydi? Sonra bir grup gergedanı gördü. Gergedanların hepsi iri, kaslı ve kahverengi- gri tonlarındaydı, ama zebranın gözüne şu takıldı: Eğer tüm gergedanlar aynı renkte olsaydı, birbirlerinden ayırt edebilir miydik?
Bütün bu düşünceler zebranın kafasında dönüp duruyordu. En sonunda, zebranın yüreğinde bir aydınlanma oldu. “Farklı olmak”, gerçekten de özel olmak demekti.
Geri dönerken, zebra aslanı bulmuş ve şöyle demiş:
— “Aslan, şimdi ne demek istediğini anlıyorum. Farklı olmak, aslında bir zenginlikmiş. Tüylerimin her bir çizgisi, beni ben yapan bir parçam. Şimdi, farkımı seviyorum. Benim gibi olan bir zebra bir daha dünyada olmayacak. Bunu kabul etmek ve bunu kutlamak ne kadar güzel!”
Aslan gülümsemiş ve başını sallamış:
— “Evet, dostum. Senin tüylerinin deseni ne kadar karışıksa, ruhun da bir o kadar derin ve zengin. Farklı olmak, dünyanın en güzel hediyesi.”
Zebra, artık tüylerinin desenini seviyor, diğer zebralarla birlikte savanda koşarken mutlu oluyormuş. Kendine olan güveni artmış, kendini en özel zebra olarak görmeye başlamış.
Ve zebra, bir kez daha fark etmiş ki: Gerçek güzellik, farklılıklarımızda gizlidir.
Hikayenin sonunda zebra, her bir çizgisine minnettarlıkla bakarak, dünyadaki herkesin kendine özgü bir parça taşıdığını ve bu farklılıkların bir araya geldiğinde dünyanın ne kadar güzel olduğunu anlamış.
Ve işte o günden sonra, zebra bir kez daha kendini yalnız hissetmemiş. Kendisiyle barışmış ve hayatın en güzel rengini bulmuş: Kendisi olmak.
Masalın Öğreti: Farklılıklarımız aslında bizi özel kılar. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek ve sevgiyle yaşamak, hayatın gerçek anlamını bulmamıza yardımcı olur.