Gün ağırırken içimde bir sancı,
Kalbimle konuşur her hatıra parçası.
Ne varsa yaşanmış, ne varsa eksik,
Hepsi bir serzeniş gibi,
Dilime dolanır gecenin en ıssız saatinde.
Adını andığımda titriyor zaman,
Çünkü sen,
Bir yaz akşamı gibi çabucak geçmişsin
Ve ardından bıraktığın gölgelerle
Ben hâlâ üşüyorum.
Bir sokağın köşesinde kalan iz gibisin,
Ne tamamen siliniyor,
Ne de yeniden çiziliyor.
Oysa ben,
Sana dair ne varsa yüreğimde tutmuşum,
Tüm kırgınlıklarıma rağmen.
Serzenişim sana değil belki,
Ama gidişine,
Söylenmemiş sözlere,
Dokunmamış ellerin eksikliğine…
Bir yanım affetmiş gibi,
Diğer yanım hâlâ savaşta.
Kalbim, barış ilan edemiyor
Geçmişin yankılarına karşı.
Ve her gece,
Yastığıma bıraktığım gözyaşları
Yavaş yavaş yazıyor seni
Unutmanın kıyısında duran bir şiire.
Ne yana dönsem seninle karşılaşmak gibi,
Bir anı, bir şarkı,
Bir koku ya da bir kelime…
Hepsi seni anlatıyor
Ve ben,
Her defasında yeniden
Serzenişe düşüyorum.
“Keşke”ler birikti içimde,
Küçük bir çocuk gibi dizlerimde oturuyorlar.
Keşke biraz daha kalsaydın,
Keşke bir şeyler anlatabilseydim,
Keşke seni hiç tanımasaydım —
İşte bu, en çok acıtan.
Ey adını anınca içimi yakan insan,
Bu şiir, sana yazılmış bir özlem değil.
Bu şiir, seninle dolup taşan
Ama artık sana ait olmayan
Bir serzeniştir.