Bir zamanlar, uzak bir köyün yakınlarındaki ormanda, bir kurt yaşarmış. Bu kurt, adı Karabaş olan bir köpekle tanışmadan önce, hep yalnız başına dolaşırmış. Ormanın derinliklerinde, gizli köşelerde yuvasını yapar, geceyi sabaha bağlarken ulurmuş. Ama bir şey eksikti. Karabaş, o sıralarda köyde yaşıyor, sahibine sadık, herkesin çok sevdiği bir köpekmiş.
Bir gün, ormanın kenarına kadar yürüyen Karabaş, karşısına Karabaş adlı bir kurt çıkınca çok şaşırmış. Kurtun, gözleri keskin, dişleri beyaz ve sivriymiş. Karabaş hemen kendini tanıtmış:
“Merhaba, ben Karabaş. Köyde yaşıyorum, sahibim beni çok sever. Ya sen, ormanın derinliklerinden geliyorsun, değil mi?”
Kurt, hafifçe gülümseyerek yanıtlamış:
“Evet, ben Karabaş. Orman benim evim. Ama sana bir şey soracağım, köyde yaşamak nasıl bir şey?”
Karabaş biraz düşünmüş ve “Köy çok güzel! Sahibimle birlikte her gün koşarız, yemek yeriz, yatak odam bile var! Hep kalabalık, herkes sevgi dolu… Ama senin ormanında ne var?” diye sormuş.
Karabaş kurt, gülerek başını sallamış:
“Ormanda, özgürlük var. Kendi başıma her yerde koşabilirim. Dilediğim zaman ormanın derinliklerine dalar, gece ulur, güneşin batışını izlerim. Her şey ama her şey doğa… Kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemez!”
Karabaş, ormanın bu özgürlüğünü duyduğunda, biraz kıskanmış ama aynı zamanda çok etkilenmiş. “Bunu çok isterdim, ama köyde çok mutluyum. Hep sahiplerimle oluyorum, onlara sadığım,” demiş.
Kurt bir süre sessiz kaldı, sonra derin bir iç çekerek:
“Senin hayatın başkalarının isteklerine göre şekilleniyor, benim hayatım ise tamamen benim seçimlerimle…” demiş.
O sırada, ormanın içinden bir grup tavşan koşarak geçmiş. Karabaş gözlerini tavşanlardan alamamış. “Orman çok güzel, ama bu tavşanları yakalamak kolay olmalı,” demiş.
Kurt gülerek:
“Tabii ki. Ormanın içinde her şey senin elinde. Ama dikkat et, tavşanlar hızlıdır ve bazen onların avı olmak istemezsin!” diye cevap vermiş.
O günden sonra, Karabaş ve Kurt sıkça buluşmaya başlamış. Her buluşmalarında, Kurt özgürlüğün güzelliklerinden, Karabaş ise köydeki düzen ve sahipleriyle olan bağlarından bahsederdi. Aralarındaki dostluk, birbirlerinin farklı dünyalarını anlamakla başlamıştı. Karabaş, köydeki yaşamının güzelliklerini anlatırken, Kurt da ona ormanın özgürlüğünü ve huzurunu keşfetmesini öneriyordu.
Bir gün, Karabaş, Kurt’a şöyle demiş:
”Biz köpekler, sahiplerimize sadık olmalıyız ama bazen… bazen özgür olmak istiyoruz, değil mi?”
Kurt gözlerini hafifçe kısarak, “Evet,” demiş. “Ama dostum, özgürlük sadece ormanın derinliklerinde değil, kalbinde de olmalı. Eğer kalbinde özgürsen, nerede olursan ol, mutlu olursun.”
Ve böylece Karabaş, Kurt’un özgürlüğü hakkında daha çok düşünmeye başlamış. Köydeki düzenini seviyor olsa da, ormanın doğasındaki huzuru ve özgürlüğü de anlamaya başlamıştı. Artık her gün köydeki görevlerini yerine getirirken, gönlünde biraz orman, biraz da özgürlük vardı.
Bir zamanlar, uzak bir köyün yakınlarındaki ormanda, bir kurt yaşarmış. Bu kurt, adı Karabaş olan bir köpekle tanışmadan önce, hep yalnız başına dolaşırmış. Ormanın derinliklerinde, gizli köşelerde yuvasını yapar, geceyi sabaha bağlarken ulurmuş. Ama bir şey eksikti. Karabaş, o sıralarda köyde yaşıyor, sahibine sadık, herkesin çok sevdiği bir köpekmiş.
Bir gün, ormanın kenarına kadar yürüyen Karabaş, karşısına Karabaş adlı bir kurt çıkınca çok şaşırmış. Kurtun, gözleri keskin, dişleri beyaz ve sivriymiş. Karabaş hemen kendini tanıtmış:
“Merhaba, ben Karabaş. Köyde yaşıyorum, sahibim beni çok sever. Ya sen, ormanın derinliklerinden geliyorsun, değil mi?”
Kurt, hafifçe gülümseyerek yanıtlamış:
“Evet, ben Karabaş. Orman benim evim. Ama sana bir şey soracağım, köyde yaşamak nasıl bir şey?”
Karabaş biraz düşünmüş ve “Köy çok güzel! Sahibimle birlikte her gün koşarız, yemek yeriz, yatak odam bile var! Hep kalabalık, herkes sevgi dolu… Ama senin ormanında ne var?” diye sormuş.
Karabaş kurt, gülerek başını sallamış:
“Ormanda, özgürlük var. Kendi başıma her yerde koşabilirim. Dilediğim zaman ormanın derinliklerine dalar, gece ulur, güneşin batışını izlerim. Her şey ama her şey doğa… Kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemez!”
Karabaş, ormanın bu özgürlüğünü duyduğunda, biraz kıskanmış ama aynı zamanda çok etkilenmiş. “Bunu çok isterdim, ama köyde çok mutluyum. Hep sahiplerimle oluyorum, onlara sadığım,” demiş.
Kurt bir süre sessiz kaldı, sonra derin bir iç çekerek:
“Senin hayatın başkalarının isteklerine göre şekilleniyor, benim hayatım ise tamamen benim seçimlerimle…” demiş.
O sırada, ormanın içinden bir grup tavşan koşarak geçmiş. Karabaş gözlerini tavşanlardan alamamış. “Orman çok güzel, ama bu tavşanları yakalamak kolay olmalı,” demiş.
Kurt gülerek:
“Tabii ki. Ormanın içinde her şey senin elinde. Ama dikkat et, tavşanlar hızlıdır ve bazen onların avı olmak istemezsin!” diye cevap vermiş.
O günden sonra, Karabaş ve Kurt sıkça buluşmaya başlamış. Her buluşmalarında, Kurt özgürlüğün güzelliklerinden, Karabaş ise köydeki düzen ve sahipleriyle olan bağlarından bahsederdi. Aralarındaki dostluk, birbirlerinin farklı dünyalarını anlamakla başlamıştı. Karabaş, köydeki yaşamının güzelliklerini anlatırken, Kurt da ona ormanın özgürlüğünü ve huzurunu keşfetmesini öneriyordu.
Bir gün, Karabaş, Kurt’a şöyle demiş:
”Biz köpekler, sahiplerimize sadık olmalıyız ama bazen… bazen özgür olmak istiyoruz, değil mi?”
Kurt gözlerini hafifçe kısarak, “Evet,” demiş. “Ama dostum, özgürlük sadece ormanın derinliklerinde değil, kalbinde de olmalı. Eğer kalbinde özgürsen, nerede olursan ol, mutlu olursun.”
Ve böylece Karabaş, Kurt’un özgürlüğü hakkında daha çok düşünmeye başlamış. Köydeki düzenini seviyor olsa da, ormanın doğasındaki huzuru ve özgürlüğü de anlamaya başlamıştı. Artık her gün köydeki görevlerini yerine getirirken, gönlünde biraz orman, biraz da özgürlük vardı.
Kurt ve Karabaş, farklı dünyalardan gelseler de, birbirlerinin hayatlarına dair çok şey öğrenmişlerdi. Bir köpek ve bir kurt, farklı yaşam biçimlerine sahip olsalar da, aslında aynı dünyada, aynı hayatta dost olabiliyorlardı.
Ve her ikisi de, özgürlük ve sadakat arasındaki dengeyi öğrenerek, birbirlerine dost olmanın ne kadar değerli bir şey olduğunu anlamışlardı.
Kurt ve Karabaş, farklı dünyalardan gelseler de, birbirlerinin hayatlarına dair çok şey öğrenmişlerdi. Bir köpek ve bir kurt, farklı yaşam biçimlerine sahip olsalar da, aslında aynı dünyada, aynı hayatta dost olabiliyorlardı.
Ve her ikisi de, özgürlük ve sadakat arasındaki dengeyi öğrenerek, birbirlerine dost olmanın ne kadar değerli bir şey olduğunu anlamışlardı.