Keloğlan ve Saray Masalı

şte özgün bir Keloğlan ve Saray Masalı:

Bir zamanlar, uzak bir diyarda Keloğlan adında akıllı, ama bir o kadar da yoksul bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan, her zaman başını sokacak bir evi, karnını doyuracak parası olmayan ama büyük bir hayal gücüne sahip, neşeli bir insandı. Köyün en fakir evinde annesiyle birlikte yaşar, her gün ormanda odun keserek ya da pazarda çalışarak geçimini sağlarlarmış.

Bir gün, köyde büyük bir olay olur. Saraydan gelen bir elçi, köylere haber gönderir. Sarayın padişahı, “Sarayda yeni bir başvezir arıyor. Kim en akıllı ve en zeki kişiyi getirebilirse, ona büyük bir ödül verilecektir,” demiş. Köydeki herkes bu fırsatı değerlendirmek ister, fakat Keloğlan bu durumdan haberdar olunca bir plan yapar.

“Ben de saraya gideceğim!” der ve annesine, “Anne, ben bu fırsatı kaçırmak istemiyorum. Başvezir olmak için saraya gideceğim ve geri döndüğümde en güzel elbiseleri alacağım!” diye ekler.

Annesi, “Oğlum, senin bir dilin var, ama saraya gitmek için gereken zenginlik ve güç yok. Ama eğer gideceksen, senin için dua ederim,” diyerek onu uğurlar.

Keloğlan, köyden yola çıkar ve saraya doğru yola koyulur. Yolda, akıllıca düşünmeye başlar. “Sarayda zenginler ve güçlüler var. Ama ben ne kadar zengin ya da güçlü olsam da, akıl ve zekâ önemli,” der kendi kendine.

Sarayın kapısına vardığında, bekçiler onu ilk başta dışlarlar. “Sen kimsin? Saraya kabul edilmeyen biri ne diye buraya geliyor?” derler. Keloğlan, “Ben akıllı bir insanım, padişahın sınavını kazanacağım ve başvezir olacağım,” der.

Bir süre sonra, padişahın huzuruna çıkar. Padişah, Keloğlan’ı biraz küçümsemiş bir şekilde gözlemler. “Böyle yaşı genç olan biri nasıl buralara geldi? Bir sınavda nasıl başarılı olabilir?” diye düşünür. Ancak, Keloğlan’ın gözlerinde farklı bir şey vardır: Bir özgüven, bir azim. Padişah ona bir test verir.

“Evet, Keloğlan,” dedi ona padişah, “Eğer benim başvezirim olmak gibi bir düşünce varsa, sana üç tane soru sorulacak. Ama eğer yanlış cevaplarsan, saraydan hemen gönderileceksin.”

İlk soru sorulur: “En değerli şey nedir?” Keloğlan, düşünür, sonra gülümseyerek, “Zaman,” der. “Çünkü zaman her şeyi iyileştirir, her şeyi değiştirir, ama bir kez geçti mi, geri gelmez.”

Padişah şaşırır, ama ikinci soruyu sorar: “En güçlü şey nedir?” Keloğlan, “Sevgi,” der. “Çünkü sevgi insanı en zor anlarda bile güçlü kılar, zorlukların üstesinden gelmesini sağlar.”

Padişah, “İyi, son soru geliyor. En güzel şey nedir?” diye sorar. Keloğlan, “Gülümseme,” der. “Çünkü bir gülümseme, karanlık bir günü aydınlatabilir, en sert kalbi yumuşatabilir.”

Padişah, Keloğlan’ın sözlerini duyduktan sonra uzun süre sessiz kalır. Sonunda, “Sen gerçekten akıllı bir gençsin,” der. “Sana başvezir olma görevi veriyorum. Sarayın en değerli hazinesini sana vereceğim, çünkü sen aklı ve kalbiyle kararlar veren bir insansın.”

Keloğlan, padişahın teklifini kabul eder, ancak sarayın hazinesini değil, köyüne dönüp annesine en güzel hediyeyi almak için kullanmak ister. Padişah, Keloğlan’ın bu saf kalbini takdir eder ve ona başka bir ödül verir: “Sana, hem zenginliği hem de huzuru getirecek bir saray vereceğim. Ama unutma, gerçek zenginlik ne parayla ne de mülkle ölçülür; gönlünle ölçülür.”

Keloğlan, sarayda başvezir olarak görev yapmaya başlar. Zamanla saraydaki herkesin sevgisini kazanır, her durumda doğru kararlar verir ve köyüne olan sevgisini unutmaz. Herkes ona sadece akıllı Keloğlan değil, aynı zamanda iyi kalpli ve dürüst insan olarak saygı gösterir.

Ve masal burada biter. Keloğlan’ın aklı ve kalbi ona sarayın en değerli hazinelerinden daha değerli bir yer kazandırır.

Ders: Gerçek zenginlik, kalbin ve aklın birliğinden gelir, dış görünüş veya mal-mülkle değil.

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top