Bir zamanlar, küçük bir köyde, her zaman akıllı, cesur ve bazen de biraz yaramaz bir delikanlı yaşarmış. Adı Keloğlan‘dı. Keloğlan, köyün en saf, en iyi niyetli ama bazen biraz da saf bir delikanlısıydı. Başında her zaman eski ama sevdiği bir külah, elinde de bir asa taşırdı. Ne kadar akıllı olsa da, bazen köydeki işleri halledebilmek için biraz daha fazla yardıma ihtiyacı olurdu.
Bir gün, Keloğlan köydeki bir pazar yerinde eski bir kerpiç duvarın kenarında dururken, kasabaya doğru giden bir yol gördü. Yolda, bir grup insan büyük bir alım-satım yapıyor, arabalar yüklerle doluydu ve insanlar gülerek, konuşarak büyük bir şehirde yaşamın güzelliklerini anlatıyordu.
Keloğlan, kasabaya gitmek ve orada neler olduğunu görmek istedi. “Büyük şehirde ne var acaba? Neler oluyor orada?” diye düşündü. Merakına yenik düşüp, hemen köyünden ayrılıp büyük şehre doğru yola çıktı.
Yola çıktığı ilk gün, Keloğlan, kasabaya varana kadar çok yol aldı. Yolda, çeşitli hayvanlarla karşılaştı ve onlara bir şeyler sordu. Her biri, şehirde hayatın çok farklı olduğunu, ne kadar hızlı olduğunu anlatıyordu. Keloğlan biraz şaşkın bir şekilde, “Bu şehirde her şey ne kadar büyük!” diyerek ilerlemeye devam etti.
Birkaç gün sonra, Keloğlan nihayet büyük şehre vardı. Şehir, gerçekten de düşündüğü gibi çok büyüktü! Kocaman binalar, büyük caddeler, ışıl ışıl dükkânlar ve binlerce insan her yere koşuyordu. Herkes bir şeyler alıyor, bir yerlere gidiyordu. Keloğlan şaşkınlık içinde etrafına bakarken, birden bir adam yanına yaklaşıp ona ne yaptığını sordu.
“Ben köyümden geldim, büyük şehri görmek istedim. Her şey ne kadar büyük burada!” dedi Keloğlan.
Adam gülümseyerek, “Evet, büyük şehir her şeyin büyüğüdür. Ama senin gibi bir köylü burada kaybolur. Eğer burada hayatı öğrenmek istersen, önce şehri tanıman gerekir. Sana bir iş vereyim, ne dersin?” dedi.
Keloğlan bu teklife sıcak baktı. “Evet, olur! Ne yapmam gerek?” diye sordu.
Adam, “Sen çok akıllı bir genç gibi görünüyorsun. Burada bir çiçek dükkanım var, bana yardımcı olabilir misin?” dedi.
Keloğlan, “Tabii ki, elimden geleni yaparım!” diyerek dükkanın yolunu tuttu.
Büyük Şehirde Çalışmak
Keloğlan, çiçek dükkanında çalışmaya başladı. İlk başlarda çok heyecanlıydı ama büyük şehrin karmaşası, gürültüsü ve hızına alışması zor oldu. Her gün sabah erken saatlerde dükkâna gidiyor, çiçekleri yerleştiriyor, müşterilere yardımcı oluyordu. Ama bir şey eksikti; Keloğlan, işinin dışında şehre ait hiçbir şeyin tadını alamıyordu. Her şey o kadar hızlıydı ki, insanlar birbirini görmeden geçiyor, kimse kimseye selam bile vermiyordu.
Bir gün, işyerinde yalnız kalırken, Keloğlan şehri düşünmeye başladı. “Ben ne yapıyorum burada? Bu kadar büyük şehirde, insanlar birbirine nasıl yardımcı oluyor? Her şey o kadar aceleyle ve hırsla yapılıyor ki, kimse birbirini anlamıyor. Gerçek huzur burada değil!” diye düşündü.
O anda, aklına bir fikir geldi. Keloğlan, büyük şehre geldiği günden beri hiç köyünü düşünmemişti. Hemen kararını verdi: “Köyüme geri döneceğim. Çünkü orada insanlara değer verilir, herkes birbirine yardımcı olur. Şehirde ne kadar büyük binalar olsa da, bu kadar acele içinde insanlar birbirinden uzaklaşmış.”
Köyüne Dönüş
Keloğlan, çiçek dükkanını çalıştığı adamla vedalaşarak köyüne doğru yola çıktı. Yolculuk uzun olsa da, köye yaklaştıkça içi daha da ferahlamaya başladı. Köye vardığında, köylüler onu büyük bir sevinçle karşıladılar. Keloğlan, şehirde geçirdiği zaman boyunca öğrendiği bir şey vardı: Büyük şehirde insanlar çok aceleci ve yalnız olabilirdi, ama köyde, herkes birbiriyle yardımlaşarak mutlu bir şekilde yaşardı.
Keloğlan, köydeki insanlarla birlikte sabahları işe başlar, akşamları da birlikte sohbet ederdi. O artık, büyük şehri gezmenin değil, gerçek dostluğun ve yardımlaşmanın kıymetini biliyordu. Şehirde çok fazla şey büyüktü, ama köyde küçük şeyler çok daha değerliydi.
Son.