Bir zamanlar, sakin bir köyde, terkedilmiş bir malikanede yaşayan bir adam vardı. Adı Ahmet’ti. Ahmet, yıllar önce köydeki zengin toprak sahiplerinden birinin oğlu olarak doğmuştu. Ancak, ailesinin ölümü ve malikanedeki olaylar, onu yalnız bırakmıştı. Ahmet, yalnızlık içinde yaşarken bir gün geceyi geçirmek üzere malikaneye geldi. Bu gece diğerlerinden farklıydı çünkü ay ışığı her zamankinden daha parlaktı ve her şey bir şekilde gizemli bir hava taşıyordu.
O akşam, Ahmet malikanenin salonuna yerleşti ve uzun bir süre bir şeyler okuyarak vakit geçirdi. Ancak gece yarısına yaklaşıyordu ve aniden soğuk bir rüzgar esmeye başladı. Hava birdenbire değişti ve Ahmet, garip bir şekilde korku hissetmeye başladı. Kapıdan bir ses geldi. Ses, ince bir çığlık gibiydi, birinin yardım isteyişi gibi. Ahmet, korkarak yerinden kalktı ve sesin kaynağını bulmak için odaların arasında dolaşmaya başladı.
Ses, malikanenin en uzak odasından geliyordu. Ahmet, adımlarını ağırlaştırarak odaya doğru ilerledi. Odaya girdiğinde, karşısında soluk bir ışık parladı. Işığın içinde bir figür belirdi; bu figür, genç bir kadına aitti. Kadın, uzun, beyaz bir elbise giymişti ve gözleri boş, ifadesizdi. Ahmet bir adım daha attı, ancak kadın birdenbire ona doğru döndü ve soğuk bir sesle konuştu:
“Beni bulduğun için teşekkür ederim. Ama seni burada bırakmam gerekecek.”
Kadının sesindeki acı, Ahmet’in içine işledi. “Kim… kimsin?” diye sordu, sesi titreyerek. Kadın derin bir nefes aldı ve yavaşça yanıtladı:
“Ben… yıllar önce bu malikanede ölen bir kadınım. Ahmet, benim hikayemi dinlemelisin. Benim huzurum, seni bulmaya bağlı.”
Ahmet, kadının söylediklerini anlamasa da bir şekilde içinde bir şeylerin değişmeye başladığını hissetti. Kadın, Ahmet’e kendi hikayesini anlattı. Bir zamanlar sevdiği adam tarafından aldatılmış ve kalp kırıklığıyla hayata veda etmişti. Sonra, tüm bu yıllar boyunca bir hayalet olarak bu malikanede kalmış, huzuru bulamadan.
Kadının son sözleriyle birlikte, bir anda her şey sessizleşti. Ahmet, kadının kaybolduğunu fark etti, ancak o geceki görüşmeden sonra bir şeyler değişti. Huzur, sonunda kadının ruhuna geri dönmüştü. Ahmet ise, bir ömür boyu bu olayın sırrını taşıdı. Ve o günden sonra, kimse malikanenin yakınından bile geçmeye cesaret edemedi.