Gül ile Bülbül Masalı

Bir zamanlar, yemyeşil bir vadinin en güzel köşesinde, güzel bir gül yetişiyordu. Kırmızı ve bembeyaz yaprakları, sabah güneşiyle parlıyor, çevresindeki her şeyi kendine hayran bırakıyordu. Gül, vakur bir şekilde etrafında rüzgarın hafif esintisini hissederek durur, diğer çiçeklere nazlı nazlı bakardı. Herkes ona hayran kalır, ama gül hiç kimseye yakınlaşmazdı. Kendisini sadece özel bir çiçek olarak görür, diğer çiçekleri küçük görürdü.

Bir gün, uçarak vadinin etrafında gezinen bir bülbül, gülün güzelliğini fark etti. Onun zarif yaprakları, gülün etrafındaki doğa ile uyumu, bülbülün gönlünü çaldı. Bülbül, gülü çok beğenerek ona şöyle seslendi:

“Ey güzel gül, senin güzelliğine hayran kaldım. Ne kadar özel ve nadirsin. Acaba ben de seninle birlikte olabilirim?”

Gül, başını biraz yana eğdi ve bülbüle bakarak gururlu bir şekilde cevap verdi:

“Evet, ben gerçekten çok özel bir çiçeğim. Ama sen, bir kuşsun. Çiçeklerle ilgilenmek, onları sevmek sana göre değil. Benim gibi güzel bir çiçeği ancak özel biri takdir edebilir, fakat senin gibi bir kuş sadece uçup geçersin. Seninle ilgilenmem, sana yakışmaz.”

Bülbül, gülün bu tavırlarına üzülse de, ona olan hayranlığı bitmemişti. Bir gün yine gülün yanına geldi ve ona şunları söyledi:

“Biliyorum, belki benim gibi bir kuş, senin gibi güzel bir çiçeğe layık değilim. Ama ben seni sevmek, seninle olmak istiyorum. Her gün gelip senin etrafında şarkılar söylemek istiyorum.”

Gül, bülbülün içten sözlerini duydu ama yine de onu reddetti:

“Hayır, ben çok değerliyim. Seninle olamam, çünkü senin gibi bir kuşun ne kadar çaba harcasan da, benim değerimi anlaması imkansız. Benim için daha iyi bir eş, çok daha değerli biri olmalı.”

Bülbül üzülerek gülün yanından ayrıldı ve vadinin etrafında uçarken, onun kendisini sevmesini ve takdir etmesini çok arzuladı. Gül ise bir süre sonra daha da yalnızlaştı. Çünkü çevresindeki diğer çiçekler, bülbülün ona olan hayranlığını ve sevgisini duymuş ve ona daha yakın olmuşlardı. Oysa gül, başkalarına soğuk davranmaya devam ediyordu.

Bir sabah, bir rüzgar esti ve gülün en güzel yaprağını koparıp uçurdu. Gül, yaprağının gitmesine gözyaşı döktü, ama bir şekilde bunu durduramadı. O an, bülbül tekrar uçarak gülün yanına geldi. Gül, bülbülün ona şefkatle yaklaştığını gördü ve birden fark etti ki, her ne kadar gururlu olsa da, gerçek dostluk ve sevgi, sadece dış güzellikte değil, kalpteydi. Bülbül, ona çok yakın olmasına rağmen, hiç bir zaman gururlu ve kibirli olmamıştı.

Bülbül ona şöyle dedi:

“Gül, güzelliğinize değer veriyorum. Ama gerçek güzellik, sadece dış görünüşte değil, iç dünyada da vardır. Siz, her ne kadar gururlu olsanız da, bana gösterdiğiniz ilgi ile beni etkilediniz. Eğer siz kendinizi dışa kapalı tutarsanız, bu güzellik kaybolur. Ne kadar güzel olursanız olun, sevgi ve dostluk her zaman daha değerli ve kalıcıdır.”

Gül, bülbülün söylediklerinden çok etkilendi ve gözleri doldu. Artık yalnızca dış güzelliği değil, içsel güzelliği de anlamaya başlamıştı. O günden sonra, gül, diğer çiçeklerle ve bülbülle daha sıcak ilişkiler kurmaya başladı. O, sadece kendine değil, başkalarına da değer vermeyi öğrendi.

Ve bülbül, gülün en yakın dostu haline geldi. Her sabah, gülün etrafında şarkılar söyleyerek ona eşlik etti. Gül de artık daha nazlı değil, daha içten bir şekilde ona karşılık verdi.

Masalın Sonu: Güzellik, dışta değil, içte olandır. Gerçek mutluluk ve değer, başkalarına saygı ve sevgi gösterdiğimizde ortaya çıkar.

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top