Bir zamanlar küçük bir kasabada, Murat adında 12 yaşında, içine kapanık ve hayalleriyle yaşayan bir çocuk vardı. Murat, kasabanın en büyük okulunda eğitim alıyordu. Ancak okulda hiçbir zaman çok popüler olmadı. Öğretmenlerinin en sevdikleri öğrenci değildi, arkadaşları arasında da genellikle yalnız kalıyordu. Ama Murat’ın kalbinde büyük bir tutku vardı: Yazarlık. Küçükken annesi ona bir defter almıştı, ve Murat o deftere hayallerini, düşündüğü hikayeleri yazardı. Ancak bu hayalini kimseye açmamıştı, çünkü yazmak, onun için yalnızca kendi dünyasında kalacak bir şeydi.
Bir gün okulun Türkçe öğretmeni, Büşra Hanım, sınıfta önemli bir duyuru yaptı:
“Sevgili öğrenciler, bu yıl okul olarak büyük bir hikaye yazma yarışması düzenliyoruz. Kazanan, bir hafta boyunca şehrin en prestijli yazarlık kurslarına katılma fırsatı bulacak. Hem de yazdığı hikaye okul dergimizde yayınlanacak.”
Herkes büyük bir heyecanla konuşmaya başlarken, Murat birden korktu. Yarışma… Yazar olmak istediği halde, orada yarışmak onu ürkütüyordu. Sadece hayallerinde bir yazar olabilirdi, ama bir yarışmaya katılmak, herkese gösterilmek, yazdıklarının başkaları tarafından okunması… Bir anlamda, Murat’ın güvenli dünyasından çıkmak demekti.
Evde annesiyle otururken, o akşam biraz üzgündü. Annesi, onun içindeki ışığı görüyordu ve ona şöyle dedi:
“Murat, unutma, her büyük yazar bir zamanlar başladığı noktadaydı. Kimse doğuştan yazar olmaz. Cesaretini toplamalısın. Kendi hikayeni anlat. Kimse senin kadar o hikayeyi yazamaz. Ama önce inanmaya başla.”
Murat, annesinin sözlerinden cesaret aldı, ama yine de yarışmaya katılmak için cesur olacağına dair hiçbir garanti yoktu. Fakat, bir şey vardı… Bir hayal vardı, ve o hayalin peşinden gitmek, ona huzur veriyordu.
Okulda yarışmanın son başvuru günü geldiğinde, Murat büyük bir tereddütle öğretmenine hikayesini teslim etti. Hikayesi, kasabada kaybolan eski bir hazineyi bulmak için cesur bir çocuğun yolculuğunu anlatıyordu. Hikaye, Murat’ın kendi hayatından, yalnızlık hissinden, içindeki cesaretten ilham almıştı. Fakat yazdığı şeyin gerçekten değerli olup olmadığından emin değildi.
Yarışma sonuçları açıklandığında, Murat şaşkın bir şekilde ilk üçe girdiğini öğrendi. Kazanmasa da, bu ona çok büyük bir güven verdi. Artık yazmanın sadece ödüller için değil, kalpten gelen bir arzu olduğunu fark etmişti.
Hikayesi, okul dergisinde yayımlandı. Murat, öğretmenlerinin ve arkadaşlarının takdirini kazandı. Yarışmada birincilik ödülünü başka bir öğrenci kazandı, ama Murat için aslında daha önemli bir şey olmuştu: Kendi yazarlık yolculuğunun başlangıcı.
Büşra Hanım, Murat’ı tebrik ederken şöyle dedi:
“Biliyordum, Murat. Başarmak için sadece hayal etmek yetmez, o hayalin peşinden gitmek gerekir. Sen buna cesaret ettin. Bu, her şeyin en önemli adımıydı.”
O günden sonra, Murat yazmaya devam etti. Okulda daha cesur, daha özgüvenli bir öğrenci oldu. Ve her yazdığı yeni hikaye, ona bir adım daha yakınlaştırdı hayallerine.
Mesaj: Murat’ın hikayesi, hayallerin gerçeğe dönüşmesi için cesaretin ve adım atmanın önemini anlatır. Hayal kurmak çok güzeldir, ama bu hayalleri gerçekleştirmek için adım atmak gerekir. Bazen en zor şey, başlamak ve kendi içindeki gücü keşfetmektir. Sevdiğin şeyi yapmak, seni her zaman ileriye taşıyacaktır.