Bir zamanlar, uzak bir köyde Hasan adında genç bir çocuk yaşardı. Bu köy, dağların eteklerinde yer alan, çok güzel ama bir o kadar da zor şartlarda hayatını sürdüren bir yerdi. Köyde su kaynakları oldukça sınırlıydı. Hasan’ın ailesi, suyu temin etmek için her gün sabah erkenden, kilometrelerce uzaktaki kaynaktan su getirirdi. Bu, onları hem bedenen hem de zihnen oldukça yoran bir işti. Ama hayatlarını devam ettirebilmek için başka bir yolu yoktu.
Köydeki herkes, susuzlukla mücadele ediyordu. Bahçeleri sulamak, yemek için su temin etmek, hatta içmek için su bulmak bile zordu. Bir damla su, köylüler için paha biçilmezdi. Hasan da her gün bu çetin mücadeleyi görerek büyümüştü. Su bir nevi, hayatın kaynağıydı ama her gün suya ulaşmak, bir hayli zahmetliydi.
Bir yaz günü, köyde su sorunu daha da büyüdü. Kaynaklar kurumaya başlamış, tarlalar susuz kalmış, içme suyu ise her geçen gün daha da azalmıştı. Hasan’ın ailesi de su taşımaya devam ediyordu ama artık su bulmak gitgide zorlaşmıştı. Hasan, her gün bu durumu izlerken içinde büyük bir hüzün ve çaresizlik hissi taşımaya başlamıştı.
Bir gün, Hasan, köyün yaşlılarından Dede Yusuf ile karşılaştı. Dede Yusuf, köyde herkesin sevip saydığı, derin bilgisiyle tanınan bir adamdı. Hasan, yanına gidip ona dedi:
“Dede Yusuf, neden bizim köyümüzde hiç yağmur yağmaz? Neden su kaynağımız bitiyor? Neden biz bu kadar zorlanıyoruz?”
Dede Yusuf, derin bir iç çekerek Hasan’a baktı ve ona şöyle dedi:
“Hasan, su sadece doğanın değil, kalbimizin de ihtiyacı olan bir nimettir. Su bir kaynağa değil, bir dengeye ihtiyaç duyar. İnsanlar bazen doğayla uyum içinde yaşamazlarsa, doğa da onlara karşı kendini savunur. Ama unutma, suyun kaybolması, sadece fiziksel bir eksiklik değil, bizim içimizdeki susuzluk ile de ilgilidir.”
Hasan, Dede Yusuf’un söylediklerini anlamaya çalıştı, ama bir soru daha sormaktan kendini alamadı:
“İçimizdeki susuzluk derken ne demek istiyorsunuz, Dede Yusuf?”
Dede Yusuf gülümsedi ve Hasan’a biraz daha yaklaşıp şöyle dedi:
“Su sadece bedeni beslemez, ruhu da besler. Eğer insanlar birbirlerine sevgi, saygı ve yardım eli uzatmayı unutur, yalnızca almayı düşünürse, o zaman doğa da susar. Senin gördüğün susuzluk, yalnızca bir başlangıçtır. Gerçek susuzluk, insanlar birbirlerine kalpten su vermezse başlar.”
Hasan, Dede Yusuf’un sözlerini düşündü, ama hala ne yapması gerektiğini tam olarak anlamamıştı. Birkaç gün sonra, köyün ileri yaşlardaki insanlarından biri, Murat Amca bir akşam köy meydanında toplantı düzenleyeceğini duyurdu. Köy halkı, su meselesi hakkında bir çözüm bulmak için toplanacaktı.
Toplantı başladığında, köyün ileri yaşlıları, su kaynaklarının kuruduğunu, yağmurun yağmadığını ve ne kadar zorlandıklarını anlattılar. Bir çözüm bulmak için çeşitli önerilerde bulundular. Ancak hiçbir öneri köylüler için kesin bir çözüm sağlamıyordu.
Hasan, birden bir fikir aklına geldi. Ertesi sabah, tüm köylüler tarlalarındaki işlerini bırakıp Hasan’ı dinlemek üzere toplandılar. Hasan, cesaretini topladı ve yüksek sesle şunları söyledi:
“Arkadaşlar, suyun kaybolması yalnızca toprağımızın değil, bizim de içimizdeki sevgimizin ve yardımlaşma ruhumuzun kaybolmasından kaynaklanıyor. Biz birbirimize yeterince su vermedik, birbirimizi ihmal ettik. Her gün su taşırken, sadece bedensel susuzluğumuzu gidermedik, bir de ruhsal susuzluk yaşadık. Biz suyu sadece kullanmak için alıyoruz, ama paylaşmayı unuttuk.
Şimdi, biz birbirimize suyu sadece içmek için değil, birbirimizi yeşertmek, birbirimize destek olmak için de vermeliyiz. Eğer hep birlikte el birliğiyle bu sorunun üstesinden gelirsek, su da geri döner. Bize suyu veren sadece doğa değil, birbirimizdir.”
Hasan’ın söyledikleri köylülerde büyük bir etki yarattı. O günden sonra, köylüler birbirlerine sadece su taşımakla kalmadılar, yardımlaşmaya başladılar, birbirlerine sevgilerini sundular. Herkes tarlasında, evinde, yaşamında daha dikkatli ve özverili olmaya karar verdi. Bu birliktelik, köyde bir değişim başlattı.
Bir süre sonra, köydeki su kaynakları yeniden canlanmaya başladı. Yağmur yağdı, toprağa su doldu ve insanlar, tıpkı doğanın suyu kabul ettiği gibi, birbirlerine de kalp dolusu su vermeyi öğrendiler. Bir damla su, aslında çok daha fazlasını ifade ediyordu: Birlikte yaşamayı, yardımlaşmayı, sevgiyi ve paylaşılan bir hayatı.
Mesaj: Bu hikaye, susuzluk temasını sadece fiziksel bir eksiklik olarak değil, aynı zamanda insanların birbirlerine duyduğu eksikliği ve toplum olarak yardımlaşma duygusunun kaybolmasını anlatan bir hikayedir. Susuzluk, yalnızca doğal kaynakların tükenmesiyle ilgili değil, insanların kalbinde var olan bir boşluktur. Bu boşluk, sevgi, yardımlaşma ve dayanışma ile ancak giderilebilir. Tıpkı su gibi, gerçek bereket de birlikte, paylaşılarak gelir.