Dokuzuncu Hariciye Koğuşu – Peyami Safa

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu incelemesi

“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” (Peyami Safa), Türk edebiyatının önemli eserlerinden biri olup, yazarın kişisel izlenimlerinden ve dönemin sosyal yapısından izler taşır. Peyami Safa, özellikle bireysel psikolojik derinlikleri ve toplumun ruh halini analiz etmesiyle tanınan bir yazardır. Bu roman da onun bu özelliklerini barındırır.

Konu Özeti:

“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, bir hastane koğuşunda geçen bir hikâyedir. Romanın başkahramanı, genç ve hassas ruhlu bir adam olan Bihter‘dir. Bihter, tüberküloz (verem) hastalığına yakalanmış ve tedavi için İstanbul’daki bir hastaneye yatırılmıştır. Ancak hikaye, sadece bir hastanın tedavi sürecini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda insan ruhunun derinliklerine inerek, toplumdaki yalnızlık, yabancılaşma, ölüm korkusu ve bireysel varlık sorunları gibi büyük temalar üzerinde durur.

Romanın başında, Bihter’in hastalığının yanı sıra yaşadığı içsel bunalımlar ve kişisel çatışmalar da dikkat çeker. Bihter, hastanede yalnızdır, çevresindeki hastalarla ve personelle ilişkileri çok sınırlıdır. Bir yandan hastalığıyla, bir yandan da hayatla ve ölümle yüzleşmektedir.

Bihter, hastanede geçirdiği süre boyunca yalnızca bedensel değil, ruhsal bir dönüşüm de yaşar. Karakterin iç dünyasına dair açılımlar, hastaların yaşadığı yalnızlıklar ve insan ilişkilerindeki kopukluklar, romanın ana temalarını oluşturur.

Hastane Koğuşunda Yaşananlar:

Romanın adı, hikâyenin büyük bir kısmının geçtiği hastane koğuşunun dokuzuncu bölümüne atıfta bulunur. “Hariciye koğuşu”, hastanenin dışarıyla ilişkilendirilen, ağır hastaların kaldığı bir bölümdür. Bihter, bu koğuşa yatırıldıktan sonra burada birbirinden farklı karakterlere sahip hastalarla tanışır. Her bir hasta, hayatın farklı yönlerine dair izler taşır ve romanın ilerleyen bölümlerinde bu karakterler, Bihter’in içsel yolculuğunda ona ayna tutarlar.

Bihter ve Diğer Karakterler:

Roman boyunca Bihter’in, hastanedeki diğer karakterlerle olan etkileşimleri ve ilişkileri de oldukça önemlidir. Öne çıkan diğer karakterler arasında:

  • Bihter’in doktoru: Bihter’in hastalığının tedavisinde önemli bir rol oynayan, aynı zamanda ona manevi destek sağlayan bir figürdür.
  • Yusuf: Bihter’in geçmişinden tanıdığı bir arkadaşıdır. Yusuf, Bihter ile geçmişe dair önemli anıları paylaşarak, onunla duygusal bir bağ kurar.

Bu ilişkiler, Bihter’in hem hastalığıyla hem de içsel bunalımlarıyla yüzleşmesine yardımcı olur. Ayrıca, diğer hastalarla yaptığı sohbetler ve kurduğu bağlantılar, insanın varoluşsal yalnızlıkla nasıl başa çıkabileceğini sorgulamasına yol açar.

Romanın Temaları:

  1. Yalnızlık ve Yabancılaşma: Bihter, hastanede sürekli yalnızlık içinde olan bir karakter olarak, insanların yaşamda bir araya gelmelerine rağmen birbirlerinden ne kadar uzaklaştıklarını gözlemler. Özellikle hastalar, fiziksel olarak birbirlerine yakın olsalar da, duygusal ve psikolojik olarak çok uzaktırlar.
  2. Ölüm ve Hastalık: Bihter’in hastalık süreci, ölüm gerçeğiyle yüzleşmesine neden olur. Ölüm korkusu, insanın varoluşsal kaygılarını derinleştirir. Bihter, hastalığının tedavi edilip edilmeyeceğiyle ilgili sürekli belirsizlik içinde yaşar ve bu durum onu psikolojik olarak zorlar.
  3. İçsel Bunalım: Bihter’in içsel çatışmaları, romanın psikolojik derinliğini oluşturur. O, sadece bedensel bir hastalıkla değil, aynı zamanda bir varoluşsal krizle de mücadele etmektedir. Bihter’in sürekli olarak ölümle, hastalıkla ve kendi kimliğiyle yüzleşmesi, romanın merkezinde yer alan temalardır.
  4. Toplum ve İnsan İlişkileri: Roman, bireysel bir hastalığın ötesine geçerek, toplumdaki yalnızlık, yabancılaşma ve insanların birbirleriyle kurdukları zayıf bağları da sorgular. İnsanların, dış dünyadan soyutlanmış bir şekilde hastalıkla mücadele etmeleri, sosyal bağların ne kadar kırılgan olduğuna dikkat çeker.

Sonuç ve Mesaj:

“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, sadece bir hastanın bedensel tedavi sürecini anlatan bir roman değil, aynı zamanda insanın ruhsal ve varoluşsal derinliklerine inmeye çalışan bir eserdir. Peyami Safa, bireysel yalnızlık ve insanın toplumla olan ilişkisindeki boşlukları derinlemesine işler. Bihter’in hikayesi, bir yandan hastalığın fiziksel etkilerini, bir yandan da insanın içsel mücadelelerini, yalnızlık ve ölüm korkusuyla mücadelesini anlatır.

Roman, psikolojik ve toplumsal temaları harmanlayarak, insanın yalnızlıkla baş etme biçimlerine ve varoluşsal sorulara dair güçlü bir anlatım sunar.

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top