Artık sen yoksun…
Ve bunu söylemek,
Bir uçurumdan aşağı sessizce düşmek gibi.
Çığlık atamadan,
Tutunamadan,
Sadece düşmek…
Ve her saniye biraz daha eksilmek.
Bir zamanlar seninle dolu olan odalar,
Şimdi suskun, şimdi yabancı bana.
Kahvaltı masasında bir eksik sandalye,
Ve fincanda içilmeyen bir çay kadar yalnızlık.
Anılar hâlâ yerli yerinde,
Ama sen…
Artık yoksun.
Sesin yok artık bu duvarlarda,
Gülüşün çarpmıyor perdelerin arasından.
Telefon çalmıyor eskisi gibi,
“Ben geldim” diyen sesin olmadan
Gün başlamıyor bile…
Artık sen yoksun,
Ve ben var gibi yapıyorum.
Sokaklarda yürüyüp sana denk gelmeyecekmişim gibi,
Bir şarkı çaldığında yüzüm gülmeyecekmiş gibi,
Adını duyduğumda içim sızlamayacakmış gibi…
Var gibi yapıyorum.
Zor oluyor bazı sabahlar,
Uyanmak değil,
Unutmaya devam etmek.
Çünkü bazen rüyamda geliyorsun,
Sanki hiç gitmemişsin gibi.
Ve ben,
Uyandığımda ikinci kez kaybediyorum seni.
Artık sen yoksun,
Ama saatler seninle durmuş gibi.
Ne ileri sarıyor zaman,
Ne de unutturuyor seni.
Hâlâ sende kalan yanlarım var benim,
Hâlâ dönmeni isteyen çocuk bir parçam…
Şunu bil,
Ben seni en çok yokluğunda sevdim.
Çünkü her şey eksik kaldı senden sonra,
Ve hiçbir şey tamam olamadı.
Ne şiir,
Ne hayat,
Ne de ben…
Artık sen yoksun,
Ve bu cümle büyüdükçe
Küçülüyor içimde dünya.
Ama ben,
Bir yerlerde hâlâ seni bekleyen
Bir kelimeyim sanki,
Söylenmeyi unutan,
Ama silinmeye cesaret edilemeyen…