Gönül Hırsızı

Bir zamanlar kalbimde sessizlik vardı,
Ne gelen olurdu, ne giden.
Rüzgâr bile çekinirdi esmekten,
Ta ki sen çıkana karşıma,
Bir gönül hırsızı gibi,
Ansızın girene dek gönül sınırlarıma.

Ne bir selamın vardı, ne bir niyetin,
Ama bakışların,
Yüzyıllık yalnızlıklarıma musallat olmuştu.
Çaldın…
Uykularımı,
Sükûnetimi,
Ve en çok da inanmayı…

Sen geldin,
Bir göçebe gibi değil,
Bir yağmacı gibi.
Sözlerin ballı bir zehirdi,
Ve ben içtim,
İçtikçe âşık oldum sana.

Gönül hırsızı dedim ya,
Kalbimin efendisi değil,
Zalimisin oldun.
Bir gece ansızın vurdun,
Gülüşlerinle kandırdığın o saf çocuğu.
Ne çığlık kaldı geriye,
Ne de umut.

Senin ardından bir yangın başladı içimde,
Sokağını unutmayan bir serseri gibi
Sürüklendim durdum boş zamanlarda.
Senin için yazdım,
Bitmeyen şiirler,
Kırık cümleler,
Gizli defterlerin en kuytu köşelerinde.

Gönül hırsızı,
Sen belki bir sevda aramadın hiç,
Ama ben,
Senin yokluğunda bile varlığını sevdim.
Bir iz gibi kaldın üstümde,
Geçmeyen bir yara gibi,
Ve her gece biraz daha kanayan.

İçimde hâlâ yankılanıyor o son bakışın,
Bir veda bile değildi belki,
Ama ben o sessizlikte
Bin serzeniş duydum.
Seni hâlâ bekleyen
Bir kalbin köhne duvarlarında,
Adın yazılı, silinmeyen bir yazı gibi duruyor.

Gönül hırsızı,
Ne sen geri döneceksin
Ne ben unutabileceğim.
Bu şiir, bir aşkın değil,
Bir hırsızın ardında bıraktığı
Boş sandığın hikâyesi…

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir