Bir varmış, bir yokmuş, uzak bir köyde, çok sevgi dolu bir küçük kız yaşarmış. Adı Elif’miş. Her sabah, güneş doğarken ormanın kenarındaki büyük ağacın altına oturur, doğanın sesini dinler, kuşların cıvıltısıyla mutlu olurmuş. Fakat bir sabah, her zamankinden farklı bir şey olmuş. Rüzgar, önce hafifçe esmiş, sonra birden hızla savrulmaya başlamış.
Elif, rüzgarın gürültüsünden biraz korkmuş ama cesaretini toplamış ve rüzgarla konuşmaya karar vermiş. “Merhaba Rüzgar! Neden bu kadar hırçınsın bugün?” demiş. Rüzgar, yavaşça duraklamış ve şöyle demiş: “Ben, dünyayı gezmeye çıktım. Ama bazen yolumda engeller var. Ağaçların yaprakları düşerken seni korkutmak istemem. Bunu sadece seni uyandırmak için yaptım.”
Elif, biraz şaşırmış ama sonra gülümsemiş. “O zaman belki sana yardımcı olabilirim,” demiş. Elif, her sabah güneşin doğduğu anda, ormanın derinliklerine gidip orada büyüyen çiçekleri toplamaya karar vermiş. Bu çiçekler, rüzgarın yolunu yumuşatacakmış.
Günler geçtikçe, Elif’in topladığı çiçeklerle rüzgarın sertliği azalmış. Rüzgar artık ormanda daha nazik esiyor, ağaçlar ve çiçekler birbirine daha yakın oluyormuş. Elif, rüzgarla dost olmuş ve her sabah ona çiçeklerden bir buket bırakıyormuş.
Ve o günden sonra, köydeki herkes Elif’in cesaretinden ve doğayla kurduğu dostluktan bahsedermiş. Rüzgar, bir zamanlar ne kadar sertse de, Elif’in sevgisiyle en yumuşak halini almış.
Son
Bu masalda, doğa ile uyum içinde yaşamanın, sevgiyi ve dostluğu güçlendirdiği anlatılmaktadır.